Mayıs 28, 2014

oralarda bir yerlerde

her şey değişir, bir nehirde iki kere yıkanmaz diyordu ve ben camın buğusunun ardından yeşil yapraklardan süzülen su damlalarını izliyordum.
sonra buğuyu düşündüm ve sonra yaprakları. en son damlaları.
buğu olmasa bu huzur olur muydu? belki.
yaprak veya damla olmasa, belki.
huzursuzluğu düşündüm. hep buğu olsa, yaprak hep olsa, yaprak hep yeşil olsa ve su damlaları hep olsa, her zaman hem yaprak, hem buğu hem damla olsa huzursuzluk olur muydu?
olmazdı.
buğunun olması için su damlası,su damlasının olması için yeşil yaprak, yeşil yaprak için gün ışığı lazımdı; ve gün ışığı varken ben körpeciktim.
yeşil yaprağı bilmem için sarı yaprağı da bilmem lazımdı ve yaprağın da sarardığını gördüğümde görmezden önceki halimden çok daha büyüktüm.
kendimi kandırdım.
kuş kanatlarını çırptı, bir iki öttü ve su damlası titredi; ve ben mutlu oldum.
sonra mutluluğu düşündüm. kuş böyle cıvıldadığında seher vaktiydi; herkes uykudaydı; gökyüzünde ne güneş vardı ne de yıldız,
yani dünya düşlemek için yeterince boştu.o düşlerim hep mutluydu. kuş cıvıldamadığında da düş kurdum sonra, güneş yıldız ve üstelik bir takım insanlar vardı; o düşlerim hüsrandı.
güneşin yokluğu karanlıktı ve karanlığı anlamak için güneş lazımdı.
kendimi teselli ettim.
güneş yoktu buğu vardı; huzurluydum. güneş yoktu karanlıktı, ben mutluydum.

Mart 27, 2014

anı

öyle güzel bir kapıydı ki, hem en kötü hem en güzel zamanlarda bir an tereddüt etmeden çalınabilirdi. çalınmasa bile uzun uzun izlenebilirdi.
yeşildi,tahtadan. kenarları taştandı, tokmağı gümüşten. üzerinde sarmaşıklar vardı.
gel zaman git zaman kapıya hayran ve hasret kalındı; ama hiç çalınmadı. beklenen kapının kendiliğinden açılmasıydı.
aynen böyle sisli ve soğuk bir günde, kapının ardı göründü. kapı ne kendiliğinden açılmıştı ne de çalınmıştı. ama artık ardı görünürdü.
belli ki bu bir mucizeydi.
ardında hilkat garibeleri, yıkıntılar, çirkinlikler yoktu lakin güzelliğe ait de hiç bir ize rastlanmadı.
vakti geldiğinde dökülmeyi bekleyen bir yaprağın kaderini paylaşıyordu sanki her şey.
hayal kırıklığı denemezdi, çünkü bir an olsun durup kapının ardını hayal edilmemişti,yalnızca beklenmişti.
sevgi ya da nefret de denemezdi çünkü bunlara vakit yoktu.
terk edildi, güzelliğe de sıradanlığa da veda edildi; daha kötü bir anıya bile tahammül kalmamıştı zira.

Şubat 05, 2014

boşluk

su çiçeği olmuştum, vücudumdaki kabarcıklar bir tarafa üzerimde hissettiğim o kırıklığın çocukluk enerjime vurduğu ket dayanılmazdı. şimdi su çiçeğinin izleri vücudumda mevcut, kırıklığım hiç geçmedi sanki. ya da bunları bağdaştırarak çok ileri gidiyor, rekor denemesi falan yapıyorum.
lakin tıpatıp aynı.hatta diyebilirim ki bu kırıklığa neden olan varlıklar şeklen bile değişmedi. her ikisinin de var olma çabası beni yoran neticede.
yerin taa altına girip kocaman boşluklar yaratmışlar. yeni ölüm şekilleri,yeni kurallar filan getiren şu boşluklar ürkmek ve tiksinmek; kimse buna aldırmasa da. biraz daha hızlı olmayı istediklerinden. erken varmak istediklerinden. tüm bu çabalamak ya sabırsızlıklarından ya da aptallıklarından.
hiç bir zaman varamayacaklar halbuki ;ama konu bu değil.
elleri her yere uzanıyor, gözleri her şeyi görüyor artık. ama dokunuşlar sıkıntılı.kendi etraflarında dönüp dururken böyle başka yaşamlara sebep olma isteği beni hayrete düşürüyor.
...
-bizim şirketin arabasını alıp gezmeye gidiyor adam, olur mu böyle? mazotu da babası ödüyor sanki. aslında gps takacaksın arabaya nereye giderse takip edecek adım adım. kameralarla donatacaksın her yeri. ama haberi olmayacak işte izlendiğinden. ani baskınlar falan yapacaksın...
...
bir çift göze takılıyorum. mavi. römorka iple bağlanmış domates çuvalları filan geliyor aklıma.ya da bariyersiz düz,vakur bir yol. beyaz saç, kahverengi güneş lekesi ve kırışıklıkla böylesine bütünleşebilmiş şu şeyi görebilmek için kaç zamandır var oldum gibi hissediyorum, az sonra o da geçiyor.
...
-müdür yardımcıları,müdürler filan da metroya binebiliyor mu anne?
...
defalarca tartıştım tüm bu şeylerle-niye diye sorulmasın-. her seferinde yenik düştüm işte. kendimce cevaplar verdim çünkü dönüp dolaşıp yine. kimse duymadı;kimse görmedi. sırf bu yüzden içimde belli belirsiz bir istek oluştu tüm ikindi vakitleri. lütfen birileri benim gibi hissetmiş olsundu.
bir şarkı çaldı bi yerlerden işte sonra.duydum, mutlu oldum; yaşamda güzel tesadüf çok azdı zira.

...
beni geçirmeye yalnızlığım gelsin
ya dönülür ya dönülmez kimse üzülmesin
gidelim buralardan...

Ocak 19, 2014

panço

bazı bazı sınırlarını aşmadan üzerinde dönüp durduğum,bazı bazı da içini oyup hulahop yaptığım ve sonsuz kere belimde çevirdiğim zaman dairemi yere fırlatmayıp yalnızca aşağı sallandırmak sanıyorum en radikal eylemim.
oldukça can yakıcı.
aynı seslere uyuyup aynı seslere uyanmayı temin ettiğim şu yerde böylece duruyorum,üstelik yine teminsiz duramayanlarla birlikte en savunmasız hallerimle.
acınası.
doğruluyorum;birileri gök kuşağını görmüş.birilerinin ne gördüğünü bu kadar kolay öğrenebilmek sinir bozucu olmaya başladı ama gök kuşağını görmenin keyfini bununla gölgelemek istemem.pencereye yaklaşıyorum,gök kuşağını göremiyorum.pencere gök kuşağını göstermiyor da işte adı hala pencere.
canım sıkılıyor.
aklıma birden elinde sopası,üzerinde eflatun takımı olan kara listeye anlamsız bakışlar atan öğretmenim geliyor.tam da o halleriyle geliyor da bir de bastıra bastıra dünya hem kendinin hem de güneşin etrafında döner cümlesini tekrar edişi.tahayyül sınırlarımı fazlaca zorladığım halde dünyayı hem kendinin hem güneşin etrafında döndüremediğim hallerimi anımsıyorum.
kalbim kırılıyor.
beni sınırlandıran tüm eşyalara,tanımadığın halde,sana zarar verme ihtimali olan insanlara karşı takındığın gardımı aldım tavrına bürünüyorum.birileri küçük çöplerimi topluyor;birileri midemi dolduruyor.hayat bu dönenceden ibaretken niye buradayım hala diyorum da burada olmamayı da götüm yemiyor.
daha ne istersin diye çemkiriliyor hissediyorum.bunlar benim istediklerim değil;yanlış anlaşılmasın.bunlar uygun görülmüş şeyler.uygun.güzel değil ama işte uygun.
istediğim şeyler filler ve lavanta olabilirdi,dost filler,lavanta ve belki biraz fesleğen.istekleri böyle kolayca hayal edebiliyorsun da elde etme kısmında imkansızlık söz konusu.
komik.
madem öyle boşver diyor,boşver.senin için düş gerçekten daha muhteşem.bir de bunu düşle;düşle ki her yer dutlukmuş.
düşlüyorum her yer dutlukmuş.
düşünüyorum panço hep haklıymış.

Ocak 17, 2014

anlaşma

bir film izledim adam salyangoz yiyordu ama diğerlerinden daha az tasalıydı.bir de kitap okudum adam tüm gün kendisiyle konuşuyordu ama hepinizden akıllıydı.
ya da ben çok aptalım,hayatı sizin gibi algılayamadığımdan.
cümleye artık "siz" diye başlıyorum bu çok acı verici ama siz buna asla inanmazsınız,anlamak istiyorsunuz bazı bazı ama zaten sizi inandırmanın çok ötesindeyim.
ne taşıyabildiğim ne de yere bırakabildiğim bir yüküm var;böyle farz edin gitsin.




Aralık 21, 2013

ve hayvanların korkunç öykülerini anlattım*

her şey bitiyor ve gidiyordu.
sökülen çoraplar vardı ayrıca,dökülen saçlar,uzağı göremeyen gözler,çürüyen dişler.
açık hava festivallerinin son filmleri ya da.çatlayan ince belli çay bardakları,küflenmeyen yoğurt,şekerlenmeyen reçel.kokmayan domates.
görüşelim değil de görüşürüz diyen insanlar,aynılaşan sohbetler.göz göze gelindiğinde bile söylenebilen yalanlar.inanmak istenmeyen gerçekler.yalnızca mutluluğu amaçlayan çabalar.aynası eksik ilişkiler.eski anlamına gelmeyen kelimeler.
delinen ozon tabakası,grileşen gökyüzü,görünmeyen yıldızlar.betonla kaplanan ağaçlar.rüzgarı engelleyen gökdelenler.kendimize ait olmayan ve sayıları durmaksızın artan zaman göstergeleri.
ne huzursuzdu tüm bunlar.
değişmezliğe duyduğum derin isteğe bir iki vakit önceki hallerimle baktım ve kendime yeterince acıdım.
sonra bunların çaresizliğini anladım,çünkü ben de gittim.
annemin aynı kokacağından emindim,domatesin de.kapıda beni karşılayacak birileri,kış için hazırlık telaşları,mutlu etmeyi çabalayanlar.bunlar büyük tesellilerdi.
sonra,geldim ve gördüm.babam kafeste öpüşen muhabbet kuşlarının önünde klimayı tel örgüyle kaplattığını ve güvercinlerin artık oraya yuva yapamayacağını söyledi. kırıklık,dargınlık,sahipsizlik,özlem,yalnızlık..hepsi yer değiştirdi ve dönüştü birbirine,hepsi tamamladı birbirini.
sonra bunların gereksizliğini anladım çünkü ben de bittim.
günlerce güneş hep aynı anlama gelecek şekilde doğdu,yıldızlar göründü ve gökyüzü gerçekten maviydi.balkonda kurumuş biberlerin,nanenin kokusu vardı.hayal kırıklığı hepsini bastırdı.
her şey yine gitti ve bitti;en hızlı anlam yüklediklerim.yaşananlar da  gitti ve bitti;yalnızca hissedilenler kaldı geriye.hiç kimse hislerimi bilecek kadar değerli değilmiş ansızın anladım,-bu acıtan bi gerçek olsa da-.aslında ben de değerli değilmişim.ama şu an karın boşluğumda hissettiğim sıcaklık değerli.yorgunluğum değerli.insan değersizken ona ait şeyler değerli.hayat da böyle garip.

...

hissettiklerimi bilecek kadar değerli değil demiştim,yine yanıldım;hep yanıldım.kimse hissettiklerimi zaten bilemedi.

Aralık 08, 2013

serzeniş

güzelliği herkesçe bilinen ve onanan o güne uyandığın sabah;
şu yoldan şu kadar adım atarak şuralara saparak yürüyeceksin ve sonu çok güzel olacak denmişti değil mi?
sen yolu yürümek istedin belki ama sayılarla oynamak senin işin değildi.
uçmak istedin o an belki de.sonra kaçtın.
yenildin dediler sen oyun oynadığının farkında değildin.herkes hata yapar ama herkes bedel ödemezdi,sen ödedin.
şimdi hatırla.
hiç bir şey göründüğü ve atfedildiği gibi değildir,hatırla.
bir yoldan iki kere geçilmezmiş,her bir cebine birazını sıkıştır bu gerçeğin.
deneyimlediğin şeylerin mutluluğunu nasıl da baltalayacağını,asla tekrar kendin olamayacağın sezişlerini kovaladığın sırada gelen yüz kızarıklığını,iç acısını hiç mi hiç unutma.
her şeyini sıradanlığa kaptırdığın o çarkın dışına çıkmak istediğin tüm demlerini,dişlerini geçirdiğin her şeyi al göğsüne bastır,besle.
büyütebildiğin kadar büyüt ki alışabilme fıtratınla savaşabil.
tüm bunları durup bir kez bile düşünmenin acısını ve huzursuzluğunu keşfettikten sonra,rüyalarla randevu ayarladığın uykularını da anımsa.
oldukça acizane ,bir o kadar masum bu uykuların göz kapaklarına yüklediği ağırlıklarla dünyayı görebildiğini fark ettiğinde çok geç kalmış olduğuna yan.
bir kez daha yan.


Ekim 06, 2013

başsız

 aşık olmak,istemek,nefret etmek gibi birçok  duygunun yalnızca bir ana ait olduğunu duyumsadığım bir an vardı,yalnızca bir an.iki yanı ağaçlı dümdüz bir yolda yürümektense,uzaktan ama çok uzaktan heybetli bir ormanı izlemenin daha makul olacağına inandığım ama bunu asla kabullenemediğim an da tıpkı böyle bir andı.bu dönülmez yollara girmişken zihnim geri dönüp bişeyleri değiştirmenin belki de birçok şey için en iyisi olacağı kanaatindeydi,ama tüm gerçekler dümdüz bir çizgi çizerken,çizginin her iki yanını da açık ediyordu.hal böyleyken hangi anın değişeceğine karar vermek oldukça güçleşiyordu.
 yalnızca zihnimle var olabildiğim günlerimin hala mümkün olmasına fazlaca şükrediyordum,artık benim olmadığını hissettiğim bedenimin ağırlığı insanların içinde dolaşırken beni çokça zorluyordu zira.bir şeyler durmaksızın ilerliyordu evet,ama benim zihnim yalnız ve yalnızca oralardaydı,o anlardaydı.yaşamsal faaliyetler bir kenara;geçmişten sıyrıldığımda yok olacağımı hissediyordum.ne söylediğiniz beni hiç ilgilendirmiyor,beni aslında kendimin de ne olduğunu tanımlayamadığım şu şeylerle baş başa bırakır mısınız? demek istiyordum mavi gökyüzümü kaplayan tüm kara bulutlara.
 o anları yaşamanın veya  aidiyetin güzelliğini ve berbatlığını art arda yaşamak mıydı acaba tüm her şeyi yerle yeksan eden.sandığımdan çok daha büyük bir aidiyet olmalıydı ki her şeyi alıp götürmüştü.o anları hazırlayan tüm kişileri,tüm eşyaları boş vermek zihnimin en aptalca oyunuydu.o anların kaybettirdikleri ve kazandırdıkları sorgulanmaksızın ve dışlanmaya mahal yokken çokça yanımdaydı zira.
 zihnim bu saplantıdayken ve gariptir az biraz halinden memnunken,bir şeyleri sezinlediğim bir anı da hatırlıyorum.ama sezinlediğim şeyin gerçekleştiği anı unutamıyorum.evet bu tıpkı üzüntünün mutluluktan çok daha fazla yer edindiği gerçeği kadar gerçek.nasıl derin bir çukurda kalakaldığını,nasıl yanılgılarla dolu olduğunu anladığım o anın verdiği acıyı da atlatamamaktan o anı silip atamıyorum.

Ağustos 16, 2013

sevgili günlük

bugün uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşla görüştüm,aradan geçen zamanı hiç umursamadık ve gülebildik bayağı.sen mutlu olmayı en çok hak ediyorsun dedi elimi tutup,henüz bilmiyordu sanırım mutluluğun hak etmekle elde edilmeyeceğini.bozmadım hayallerini ve sevindim yine de böyle düşünmesine.ikimizin de büyümediğini ve zamanın aslında hiç geçmediğini filan duyumsadım o an.
lafa daldım güneşi  batmadan göremedim,olsun yıldızları seyrederim dedim;aniden sis çöktü.affettim sizi dedim ,siz de affedin beni çünkü henüz çok gençtim,sesim yetişmedi.kuşu kafesinden salmak istedim,hava çok soğuk,kediler çok açtı.siyah beyaz film var dediler,baktım grilikler de var perdede.
hiç sevmedim o zaman hayatı;griyi sevsem hayatı da sever miydim?

Ağustos 08, 2013

zaman

sorsalardı bir zaman önce zamana yenilmeyen bir şey var mı diye,
ağaçlar derdim;
şimdi ağaçlar heveslere yenildi,hevesler zamana yenilirken hem de.
umut da bana yenildi böylece,zaman yenememişken henüz.